Güneşli bir pazar sabahı…
Pazar günü çalışıyor olmamın verdiği “hayat enerjisiyle” ve telefonun apaçi alarmıyla söylene söylene yataktan kalktım, perdeyi sıyırınca kaç gündür sisli yağsam mı yağmasam mı Ankara havasından eser kalmadığını gördüm. Güneş insan psikolojisi acayip etkiliyor içim bu sefer hakikaten yaşama enerjisiyle doldu.
Tiril tiril eşofmanın üzerine kabanı giyip koridordaki aynada şiş gözlerime ve kabarmış saçlarıma bakıp elimle düzeltmeye çalışarak dışarıya çıktım hava hakikaten güzel kabana falanda gerek yokmuş.
Gazete almak için büfeye giderken yeni yeni kurulan pazarın içinden geçtim sabah sabah ne enerji türkü söyleyerek tezgahını kuranlar balıkların kasalarını indirenler bağrış çağrış arasında eklerle ansiklopedi kalınlığına ulaşmış gazetemi alıp pastaneye gittim. Zeytinli poğaça, açma aldım kozanak da alacaktım ama param ekmeğe yetmez diye almadım markete gittim Taze ekmeklerin jilet gibi keskin kenarlarından korkup taze bazlama aldım. Koşar adımlarla eve koyuldum yine pazar yerinden geçtim pazarın kurulması çok eğlenceli şikayetçi kimse yoktu valla yüzler gülüyordu.
Eve gittim kızları silah zoruyla uyandırdım, çayı ocağa evden çıkmadan koymuştum demledim içine porselenimi attım, kızlara baktım bu sefer salonda yatmaya devam edenlere kızlara ” hala yatıyorsunuz kalkın artık diye” bağırdım bu bağrışmaya eşim uyandı. Kızların “yatma eylemi yapıyoruz birazdan uyuma eylemi yapıcaz” cevabına karşılık veremeden benim mesai başladı, bir türü açılmayan monitöre osmanlı tokadı, boks kroşesi, kwon derken judoya geçmek üzereydim ki monitör sonunda açıldı.
Maillere bakıp geceden kalma haberleri kontrol edip mutfağa koştum, bu arada kızlar artık kendine gelmişti 13 kere sırtınıza bir şey giyin talimatından sonra bardak çatal şeker zeytin sucuklu yumurta pazar klasiğini, ve eşimin boş vakitlerinde almaktan pek hoşlandığı bilmem kaç çeşit peyniri sofraya koyup yalandan çayları koydum hadi soğuyor bağrışmalarıma devam ettim.
Bir önceki akşam sbarro pizzadan alınıp kullanılmayan kekik de zeytinin üzerini süsledikten sonra nihayet kahvaltı sofrasına oturabildik. Akşam televizyon izlerken soyup dilimleyip çekirdeklerini çıkartıp özenle tabağa dizip getirdiğim meyvelerle duygulandırdığım eşimi bazlamaları ısıtıp sofraya koyarak göz yaşlarına boğdum :)
Ben bu arada yine bilgisayarın başına koşup geldim. Çayın bir kısmını sofrada bir kısmını bilgisayarın başında içip kahvaltıyı atlatmanın verdiği huzurla işimi yapmaya devam ettim. Kızlara sofrayı toparlayın talimatı verip ortada 12 bardak şekersiz kahve içmiş edasıyla göz bebekleri kocaman yapmış mırgülle biraz saklambaç oynadım. Ortaya yayılan gazetelerin içinde kaybolmuş kızlara kediyi teslim edip işimin başına döndüm. Dünya kadar yapılacak iş var, aşure yapmış anneme gitmek zordundayım, bozuk telefon tamirciden alınacak, pazara gidilecek, buzdolabı silinecek vs vs..
1978 doğumlu, 3 çocuk annesi çalışan arada bulduğu kaçamak vakitlerde annekaz.com u yazan, yazarken büyük keyif alan bir deli hatunum. Bana [email protected] dan ulaşabilirsiniz…
kolay gelsin canım,yıllardır seni takip ediyorum,enerjine hayranım en çok:)maşallah diyorum sana nazar vdeğmesin şekerim..ne de güzel anlatmışsın sabah ev hallerini:)mutluluğunuz daim olsun..
ne kadar güzel anlatmışsınız gözümde o kadar güzel canlandıkı anlatamam enerjiniz daim olsun:))))
Merhaba anne kaz,
Anne olmak her daim yedek bataryayla dolaşmak demek bizim gibi birden fazla çocuklular için.O nedenle enerjik ve mutlu günler diliyorum size.
Bu arada ilk kez geziyorum bloğunuzu ve çok beğendiğimi söylemeden geçemeyeceğim.
Sevgiler.